Pandemi ile başlayan süreçte dünya uzun süredir görmezden geldiği bir gerçek ile acı bir şekilde yüzleşti. Bu acı gerçek ise, yeni oluşan çok kutuplu dünya düzeninde en güçlü olanın ihtiyaçlarına en kolay şekilde ve düzenli olarak ulaşabilen olduğu, yani artık yeni güç dengesinin bağımlılıklar üzerinden kurulduğudur.
Pandemi dönemi arkasından Ukrayna- Rusya savaşı sürecinde de Rusya kendisine uygulanan yaptırımların daha fazla artırılmasının önüne geçilmesi veya sürecin daha az zararla atlatılmasına yönelik olarak masaya Avrupa’nın gıda ve enerji bağımlılığı kozunu koymuş ve bu koz en az nükleer silah kozu kadar etkili olmuştur.
Bu yeni yöntemin etkinliğinden çok memnun olan Rusya, Çin, İran cephesi aynı oyunu bu sefer de İsrail-Filistin savaşında kullanmaya karar verdiler. Bu yeni yöntem böyle giderse de en az Ukrayna-Rusya savaşındaki kadar da etkili olacak gibi görünmektedir.
“Güneş çarığı, çarık ayağı sıkar” sözünden yola çıkarak Güneş-Çarık Etkileşimi dediğim bu yeni yöntemde yine Avrupa’nın bağımlılıkları üzerinden cezalandırılmasını esas almaktadır.
İsrail- Filistin savaşı sonrası bir gelenek olarak Avrupa’nın İsrail yanında yer alması, Arap Yarımadasının konuya söylemde keskin, eylemde suskun kalması ve tarafların konunun vekalet savaşları ile yürütülmesi konusunda hassasiyet göstermesi sonrası, Rusya-Çin-İran üçlüsünün Güneş-Çarık Etkileşimi üzerinden konunun çözümüne yönelik olarak bir bağımlılık bir de vekile ihtiyaç duydular. İşte tam da bu noktada imdada Yemen bulunan İran destekli Husi yönetimi yetişti.
Konunun Husilerle ne alakası var derseniz, az sabır…
Güneşin çarığı sıktığı nokta da tam burası. Asya-Avrupa hattındaki dünya ticaretinin ün ana hat üzerinde yürütüldüğü ve bu ticaretin neredeyse %20’sinin Süveyş Kanalı vasıtasıyla gerçekleştiği göz önüne alındığında Yemen’in önemi net olarak görülmektedir.
Süveyş Kanalı ve Kızıl Deniz’in Hint Okyanusuna açıldığı Babu’l Mendep Boğazı gerek enerji gerekse hammadde veya mamul madde nakliyesi için hayati öneme haizdir. İsrail-Filistin savaşı sonrası İsrail’e savaş açan Husi Yönetimi, 19 Kasım-16 Aralık tarihleri arasında gemi trafiğe müdahale ederek İsrail’e gittiği gerekçesi ile gemilere saldırılar gerçekleştirmiştir.
Dünya ham petrol ve sıvıştırılmış doğal gaz taşımacılığının transit geçişinin %5,5’i Mısır üzerinden Akdeniz’le Kızıldeniz’i bağlayan SUMED boru hattından, %4,8’i Babu’l Mendep Boğazı’ndan yapılmaktadır. Kızıldeniz’in bir ucundaki Süveyş Kanalı ise, yıllık yaklaşık 20.000’e yakın geminin geçişini sağlamaktadır. Bunların %26’sını petrol ve sıvılaştırılmış gaz (LNG) taşıyan tankerler oluşturmaktadır. Kızıldeniz’in kuzey yönüne doğru taşınan petrolün %78’i Avrupa pazarına, %14’ü ise ABD’ye gitmektedir. Güney yönünde taşınan petrolün en büyük müşterileri Çin ve Singapur’dur. Basra Körfezi’nden deniz yoluyla geçen petrolün çoğu, Süveyş Kanalı ve SUMED petrol boru hattına Yemen ile Cibuti arasında bulunan Babu’l Mendep Boğazı üzerinden ulaşmaktadır.
Diğer taraftan gerek ekonomik etkin olması gerekse yüksel nakliye kapasitesi sebebiyle her geçen yıl artan deniz taşımacılığının yaklaşık %16’sının Suveyş kanalında geçtiği dikkate alındığında Babu’l Mendep Boğazı’nın önemi daha net olarak anlaşılmaktadır.
Dünya ticareti de esas alınarak konuya bakıldığında ana lojistik hat olarak Süveyş Kanalının alternatiflerinin olmasına karşın sürenin yaklaşık 20-30 gün, mesafenin 5.000-6.000 mil arasında uzayacağı ve nakliye bedelinin buna paralel olarak artacak olması, karar aşamasında ihtiyaç sahiplerini şimdiden düşünmeye sevk etti bile.
Babu’l Mendep Boğazında yaşanan saldırılar ardından, Asya ve Avrupa arasında temel olarak tüm tüketim mallarını taşıyan Maersk, MSC, CMA CGM Group ve Hapag-Lloyd ile BP, Süveyş Kanalını kullanmaya ara verdiklerini açıkladılar.
BP’nin kararı ile birlikte beklenenin paralelinde petrol fiyatlarında yukarı yönlü bir tepki oluştuğu ve enerji fiyatlarına ilave olarak da risk priminde yaşanan veya güzargahın değişmesinin getireceği artışın navlun bedellerine yansıyacağı da unutulmaması gereken bir husustur.
Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) Başkan Yardımcısı Fatih Şener tarafından yapılan; bir konteynerin Çin’den Türkiye’ye gelmesinin maliyetinin saldırılar öncesi 2 bin ile 2 bin 500 dolar arasındayken, söz konusu rakamın saldırılar sonrası 5 bin 500 dolara çıktığına ilişkin açıklama da bu hususu desteklemektedir.
Görüldüğü üzere, İsrail-Filistin savaşı sonrası Rus-İran-Çin cephesince, Ukrayna-Rusya savaşında olduğu gibi Avrupa’nın bağımlılıkları üzerine baskı stratejisi olarak Güneş-Çarık Etkileşimi senaryosu sahneye konmuştur.
Babu’l Mendep Boğazında yaşanan krizin devam etmesi durumunda, artan navlun bedelleri, malzeme nakil sürelerinin uzaması ve ilave nakliye gemilerine ihtiyaç duyulması ve bu sarmalın devam etmesi durumunda ise malzemeye ulaşımın zorlaşması riskleri, içinde bulunduğumuz coğrafyayı ciddi anlamda tehdit etmektedir.
Peki şimdi bu senaryonun bize olan etkilerine gelelim, peki güneş çarığı sıkacak da çarık ayağı sıkmayacak mı?
Krizin sürmesi durumunda; başta hammadde ve enerji fiyatları olmak üzere tüm üretimi etkileyebilecek bir sorunla karşı karşıya olabileceğimiz göz önünde bulundurarak; enflasyon, fiyat istikrarı, dış ticaret dengesi gibi hesaplamaları tekrar gözden geçirmekte fayda olacak diye değerlendiriyorum.