TERS DOLARİZASYONUN ÖNÜNDEKİ ÜÇ ÖNEMLİ ENGEL
Geçtiğimiz yılda Türkiye ekonomisinde yaşanan önemli gelişmelerden biri dolarizasyon oranının yükselmeye devam etmesiydi. Söz konusu oran yükselmeye devam ederek, yıl sonunda yüzde 64.5’a ulaştı. Diğer yandan, yılın son çeyreğine doğru ekonomi politikası açısından radikal bir değişiklik oldu. Dünyadaki merkez bankaları faiz artırma hamlelerine girişirken, TCMB faiz indirmeye başladı. Rekabetçi kur politikasının desteğiyle ihracata dayalı bir büyüme stratejisi izleneceği kamuoyu ile paylaşıldı. Yıl sonunda ise Kur Korumalı Mevduat (KKM) finansal enstrümanı üretilerek dolarizasyonun tersine çevrilmesine yönelik bir hamle yapıldı. Bu yeni enstrüman kamuoyuna tanıtılırken hetorodoks bir iktisat politikasının izleneceği ileri sürüldü.
Şubat 2020 ayında “Vatandaş Dövizini Neden Bozmuyor?” başlıklı yazımı Paramedya okuyucuları ile paylaşmıştım. Yazı IMF tarafından 2015 yılında yayınlanan bir araştırmaya (tabii ki ortodoks bir ekonomi anlayışıyla hazırlanan) dayanıyordu. Yazımda söz konusu araştırmada kullanılan kriterleri baz alarak, Türkiye’de dolarizasyon düzeyinin en düşük olduğu 2010 yılı ile dolarizasyonun oldukça arttığı 2020 yılını karşılaştırmıştım. Yazının sonunda bahsi geçen kriterlerde iyileşme sağlanması halinde dolarizasyonun tersine dönebileceğini ileri sürmüştüm. Bu yazımda ise 2021 yılında IMF araştırmasının öngördüğü kriterler açısından hangi noktalara ulaşıldığına bakmaya ve olası bir ters dolarizasyonun mümkün olup olmadığını bir kez daha değerlendirmeye çalışacağım.
IMF Araştırması ve Türkiye
IMF’nin Afrika Birimi 2015 yılında yayınlanan bir çalışmada Sahra Altı Afrika ülkelerindeki dolarizasyon deneyimini ve bundan çıkarılan dersleri ele alıyor. Araştırmanın içinde bir bölüm 2001-2012 yılları arasında dünyada yüksek derecede dolarize olmuş 42 ülke ekonomisini inceleyerek, bunlardan ters dolarizasyonu gerçekleştirebilen ekonomilerin hangi politikalarla ve hangi koşullarda başarılı olduğunu gözden geçiriyor.
Dolarize olmuş 42 ülkeden 11’inin söz konusu zaman diliminde ters dolarizasyonu gerçekleştirebildiği görülüyor. Bu ülkeler, Azerbaycan, Gürcistan, Bolivya, Kazakistan, Peru, Angola, Mozambik, Özbekistan, Paraguay, Uruguay. Türkiye de (kısa süreli olsa da) başarılı ülkeler arasında gösterilmiş.
Araştırmada Yabancı Para Mevduat/Toplam Mevduat oranı (dolarizasyon oranı) yüzde 30’u aşan bir ülke “dolarize olmuş” kabul ediliyor. Bu oran bilindiği gibi Türkiye için 2019 ve 2020 yılında ortalama yüzde 50’nin üzerindeyken 2021 yılı sonunda yüzde 64.5’e ulaştı. Yine IMF’nin araştırmasına göre ters dolarizasyondan bahsedebilmek için; 1) Dolarizasyon oranında yüzde 20’lik bir azalma sağlanması (Örneğin; Türkiye’nin bugünkü ortalama yüzde 64.5’luk dolarizasyon oranının kabaca yüzde 45’in altına düşmesi) 2) Yabancı para ile verilen kredilerin toplam kredilere oranının yükselmemesi öngörülüyor.
Ters dolarizasyonu etkileyen ana faktörler büyüme oranı ve enflasyon oranlarıı ile cari açık, bütçe açığı, kamu borç stoku, dış borç stokunun Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya (GSYH) oranları olarak ifade ediliyor. Bu ekonomik göstergelerin yanı sıra ülkedeki demokrasi seviyesi de ters dolarizasyonu etkileyen önemli bir faktör. Söz konusu araştırma milli paranın değer kazanmasını, ekonomi politikalarının ve kurumlarının kalitesini destekleyici faktörler olarak görüyor.
Enflasyon, Dış Borç Stoku ve Demokrasinin Gerilemesi En Önemli Engeller
IMF’nin yüzde 30’luk kriterine göre Türkiye 30 yılı aşkın bir süreyle dolarizasyon yaşamış bir ülke. Türkiye’de dolarizasyon oranı 1991 yılından itibaren 2010 yılı hariç hep yüzde 30’un üzerinde olmuş. 1991 – 2001 yılları arasında söz konusu oran kademeli olarak yüzde 57’ye kadar yükselmiş, 2001-2010 yılları arasında yürütülen dikkatli ekonomi politikaları ve demokratikleşmeye yönelik adımlar ile başarılı bir ters dolarizasyon süreci yaşanmış ve oran yüzde 29.2’ye kadar düşmüş. 2010 yılından itibaren yeniden aşamalı olarak yükselerek 2021 yılı sonunda yüzde 64.5 seviyesine ulaşmış.
Diğer taraftan, yabancı para kredilerin toplam kredilere oranı 2010’da yüzde 27 iken 2020’de yüzde 34, 2021’de yüzde 42 seviyesine yükselmiş durumda. Yani kredi kanadında da dolarizasyon devam ediyor. Peki IMF’nin araştırmasında dolarizasyonu etkileyen önemli faktörler olarak ifade edilen göstergeler dolarizasyonun en düşük düzeylerde olduğu 2010 ve en yüksek düzeylerde olduğu 2020 ve 2021 için hangi değerleri almış? Bu değerlere bakılarak Türkiye’nin önünde bir ters dolarizasyon süreci olup olmadığı konusunda fikir sahibi olunabilir.
Enflasyon (TÜFE): Türkiye’de dolarizasyon oranının en düşük seviyelere ulaştığı 2010 yılı enflasyonu 1969 yılından beri görülen en düşük enflasyon seviyesi olan yüzde 6.40 olarak gerçekleşmişti. Bu oran 2020 için yüzde 14.6, 2021 yılı için de yüzde 36.08 olarak gerçekleşmiştir. Burada enflasyonun son 10 yıl içinde katlanarak arttığı görülüyor.
GSYH Büyümesi: 2010 yılında GSYH yüzde 8.9 büyümüştü. 2020 yılı için büyüme hızı 1.8 olarak gerçekleşirken, 2021 yılı büyüme hızı yüzde 9 olarak tahmin ediliyor.
Cari Denge: Türkiye’nin 2010’daki cari açığının GSYH’ya oranı yüzde -6.2 olarak gerçekleşmişti. Bu oran 2020 yılı için yüzde – 5,1 olarak gerçekleşti. 2022 yüzde – 2.6 civarında olması bekleniyor.
Bütçe Açığı: Bütçe açığının GSYH’ya oranının 2010 ve 2020 yıllarında çok farklı olmadığı ve yüzde 3.5 civarında olduğu görülüyor. 2021 yılında ise bu oranın yüzde -2.9 civarında olması bekleniyor.
Genel Yönetim Borç Stoku: Genel Yönetim Borç Stokunun GSYH’ya oranının 2010’da yüzde 40, 2020 yılında yüzde 39.7 olduğu görülüyor. Söz konu oran 2021’in üçüncü çeyreğinde yüzde 37.6’ya gerilemiş olup, biraz daha olumlu bir gelişmeye işaret ediyor.
Dış Borç Stoku/GSYH: Dış borç stokunun GSYH’ya oranı 2010 yılında yüzde 39.6 iken bu oran 2020’de yüzde 60.4 yükselmişti. 2021 yılı üçüncü çeyreğinde ise yüzde 57’ye doğru bir gerileme gerçekleşmiş.
Demokrasi Endeksi : IMF araştırmasının ters dolarizasyon sürecinde etkisi olduğunu ileri sürdüğü faktörlerden bir diğeri de ülkelerdeki demokrasinin seviyesi. İngiliz araştırma ve analiz şirketi Economist Intelligence Unit’in (EIU) hazırladığı Demokrasi Endeksine göre Türkiye 2010 yılında 10 üzerinden 5.73 puanla dünya sıralamasında 89’uncu sıradayken, 2020 yılında puanının 3.50’ye düşmesiyle birlikte 104’üncü sıraya gerilemiş durumda. 2021 yılı için endeks henüz açıklanmadı ama benim görüşüm bu ölçütte Türkiye’nin gerilemeye devam ettiği yönünde.
Yukarıdaki tabloda IMF’nin ters dolarizasyon açısından önemli gördüğü yedi kriter açısından dolarizasyonun en düşük düzeyde olduğu 2010 ile 2020 ve 2021 yılları karşılaştırıldı. Görünen o ki, bu yedi kriter içinde özellikle enflasyon, Dış Borç Stoku / GSYH, demokrasimizin durumu dolarizasyon önünde en önemli engeller. Üstelik önümüzdeki aylarda enflasyonun yüzde 50’leri aşacağına ilişkin beklentiler çoğunlukta. Dış borç stoku/GSYH’nın yükselmesinin yanı sıra IMF araştırma kriterlerine yansımayan, devletin dövizle iç borçlanmasındaki artış ile yap, işlet, devret modeli çerçevesinde devletin üstlendiği dövizle ödeme taahhütlerine hiç değinmedik bile. Son olarak önümüzdeki günlerde, en azından kısa dönemde, demokrasimizin düzeyinde de olumsuz yönde gelişmeler olabileceğine dönük endişeler de çok yoğun. Bu sorunlar, en azından kısa dönemde, bir ters dolarizasyon sürecinin gerçekleşmeyeceği izlenimi vermekte.