TCMB’Yİ YIPRATAN AÇIKLAMALARA ÜZÜLÜRKEN
Türkiye’de ekonomi yönetimi 2011 yılından itibaren yavaş yavaş bozulmaya başladı. Başlangıçta bozulmanın çok ciddi etkilerinin olmadığı düşünülüyordu. Para politikasının karmaşıklaşması ve anlaşılmasının güçleşmesi, TCMB’nin bağımsızlığına yüklenilmesi idare edilebilir sorunlar ya da hatalar gibi gözüküyordu. Başlangıçta, IMF Destekli Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının genel çerçevesi takip ediliyordu ama bunun üzerine yaratıcı, reformcu bir ekonomi politikası geliştirilmemişti. İnşaat sektörü anahtar sektör olarak ekonominin dinamosunu oluşturuyordu. Ekonomi yönetiminden ve Maliye’den sorumlu bakanlar ekonominin genel teorisi ve genel kabul görmüş politikalara paralel yaklaşımlar sergiledikleri için fazla bir güven problemi ortaya çıkmıyordu. 2013 yılının Mayısından itibaren Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı kendisini yurt içinde ve yurt dışında zorlayan politik krizlerle yüz yüze geldi. Buna ABD Merkez Bankası Fed!in genişleyen bilançosunu daraltmaya başlaması ve dolar arzını kısması eşlik etti. Bu gelişmelerle birlikte ekonomi yönetiminin hataları arttı. Pandeminin yarattığı ortam Türkiye ekonomisinin dengesinin daha da hassaslaşmasına yol açtı.
Ekonomi Yönetiminin Hatalarının Özellikleri
Ciddi bir politik kriz olan Rahip Brunson krizi ekonomi yönetiminde bir kırılma noktası oluşturdu. Bu krizle birlikte hatalar daha da yoğunlaştı. Bu hataların üç özelliği var; Birincisi, bu hataların başka bir dünyanın ekonomik teorileri ve politikalarından yararlanılıyormuş izlenimi yaratan ve bu dünyada geçerli olan ekonomi teorisinden ve genel kabul görmüş ekonomi politikalarından farklı, ihtiyatsız, popülist politika hamlelerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaları. Örneğin; Merkez bankalarının bağımsızlığı konusu. Hem teoride hem ampirik araştırmalarda hem de uygulamada merkez bankası başkanının sık değişmesinin ya da merkez bankası kanununda başkanın görev süresinin kısa olmasının ya da kolayca görevinden alınabilmesinin enflasyon getirdiği defalarca kanıtlanmıştır. Buna karşın, söz konusu gerçek ekonomi yönetimi tarafından göz ardı edilmekte ve merkez bankasının bağımsızlığı çiğnenmekte.
İkinci özellik ise bu hataların tekrarlanıyor olması. Örneğin; TCMB Başkanının değiştirilmesinin ekonominin kırılganlığını artırdığının defalarca görülmesine rağmen yirmi ay içinde TCMB’nin başkanlık koltuğuna dört ayrı kişi oturdu. Para Politikası Kurulu (PPK) üyelerinin değişim hızı arttı. Son olarak PPK’daki yedi üyenin üçü değiştirildi. Her seferinde, “Artık bu kez bu değişikliklerin zararları artık anlaşılmıştır” diye düşünenler hep yanıldılar. TCMB’nin üst yönetiminde sık değişim hala sürüyor.
Bu hataların üçüncü özelliği ise sorumluluğu kimsenin almaması, hatta mümkünse bu sorumluluğun başkalarına atılması. Örneğin; TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu Muhalafet Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığı görüşmeden sonra basına yaptığı açıklamada TCMB’yi yıpratan açıklamaların kendisini üzdüğünü söyledi. Sanki bir gece önce, görev süresini tamamlamamış üç PPK üyesinin görevden alınmasına birinci dereceden şahitlik etmiş kişi o değil. Bir merkez bankasını para politikası kurulu üyelerinin üçünün kritik bir toplantıya bir hafta kala değişmesinden daha fazla yıpratabilecek ne olabilir? Bunu ister IMF uzmanlarına sorun, ister BIS uzmanlarına sorun, İster Fed ve Avrupa Merkez Bankası uzmanlarına sorun. Size bunun o merkez bankasını nasıl yıpratacağını, ekonomiye olan güveni nasıl olumsuz etkileyeceğini anlatacaklardır. Kavcıoğlu, aynı basın açıklamasında olayı sanki normal, her an her yerde olabilecek bir olay gibi değerlendirerek, merkez bankası yönetişimi hakkında fazla bir şey bilmediğini gösterdi ve kendisini üzen şeyi yani TCMB’yi yıpratan yeni bir açıklamayı yapmış oldu.
Ayrıca “Merkez bankası yıpratılmasın” diye yüzlerce ekonomi yorumcusu, akademisyen, eski merkez bankacısı aylarca yıllarca yazdı, TV’lere çıktı, sosyal medyada paylaşımlar yaptı. Kimisi, büyük bir ciddiyetle, kimisi neredeyse yalvarırcasına, kimisi şakaya vurarak yapılanların yanlışlığını anlatarak TCMB’nin yıpratıldığını anlatmaya çalıştı ama bunlar bir işe yaramadı.
Yine aynı açıklamasında “İnsanlar bir eleştiri yaparken biraz dersine çalışması lazım” diyor. Ama o ders çalışmaktan bahsedince bizim aklımıza bir televizyon programında TCMB’nin karıyla övünmesi, TCMB’nin ihtiyat akçesinin mevcut olmadığını söylemesi ya da CDS değerlerini evlerin bahçe duvarlarının yüksekliği ile tanımlaması veya kur ile faiz arasında bir ilişki olmadığını ileri sürmesi aklımıza geliyor.
Ekonomi yönetiminin hatalarının en önemli kanıtı 2013 yılında 12.500 dolar civarına ulaşan kişi başına milli gelirin bugün 7.500 dolar civarına gerilemesi ve G-20 listesinden çıkma ihtimalimizin ortaya çıkması. Her halde bu noktaya bizi başarılı ekonomi politikaları getirmedi.
Günübirlik Ekonomi
Ekonomi hakkında yazılıp çizilenlere, yorumlara, eleştirilere, röportajlara bakıldığında bunların hemen anlık, günlük gelişmeler üzerine yapıldığı görülüyor. Ekonomi yorumcuları ya bir gün önceyi ya bir gün sonrayı yorumlamak durumunda kalıyorlar. Üniversite profesörleri dahi anlık gelişmelerin hayatiyetinin farkındalar. Onlar da gelişmelere göre sık sık ekrana çıkarak ya da yazılar yazarak kamuoyunu bilgilendirmeye çalışıyorlar. Gerçekten, bazı ekonomi yorumcuları bu anlık gelişmeler hakkında oldukça çabuk ve nitelikli yorumlar yapabiliyorlar. Çünkü şartlar onları böyle olmaya zorluyor, çünkü bir ay sonra ne olabileceği konusunda bir fikir edinebilmek zor olduğundan herkes günü kurtarmaya yönelik çaba içinde. Gün içinde beklenmedik her şey olabilir; manşet enflasyondan çekirdek enflasyona dönülebilir, ya da TCMB başkanı görevden alınabilir ya da ansızın döviz büfesinden döviz satın alanlar hakkında bilgiler kayıt altına alınabilir veya yeni bir enflasyonla mücadele komitesi kurulabilir. Piyasalar her an ekonomi yönetiminin ansızın öngörülemeyecek bir parlak fikri daha hayata geçirmesi ihtimalinin endişesini yaşıyor.
Türkiye’de konular saat başı farklı boyutlar kazanırken, ABD Merkez Bankası aylardır varlık alımları ile ilgili olarak piyasaları hazırlıyor. Varlık alımlarını azaltmayı düşünmeyi düşünmeye başlayabilmekten başlayarak, yavaş yavaş telkinlerde bulunuyor. Bunu yapmalarının nedeni rasyonel piyasa aktörlerinin Bankanın aldığı kararlardan zarar görmemesini sağlamak, hazırlanma şansı vermek.
Ekonomi yönetimi enflasyon ve kur canavarları ile faiz kalkanı olmadan dövüşebileceğini ve faizi indireceği sinyallerini veriyor. Kalkanı indirirse hızla yukarıya hamle yapacağı düşünülen canavarların dış açığın kapanması ile tuzağa düşüp düşmeyeceği kısa zamanda anlaşılacak. Ama bu politika Türkiye ekonomisinin yeni yaralar alabileceği hususunda ciddi endişeler yaratıyor. Ekonomisi çok daha iyi durumda olan ülkelerde faiz artırımlarının veya artırım hazırlıklarının sürüyor olması bu endişeleri pekiştiriyor.
Borsa İstanbul’da gong Rönesans Gayrimenkul Yatırım için çaldı
Optimum, Hilltown ve Piazza gibi zincir AVM markalarının yatırımcısı ve işletmecisi olarak Türkiye’nin 7 şehrinde faaliyet gösteren Rönesans Gayrimenkul Yatırım...